Kuruluşundan itibaren “kimsesizlerin kimsesi” olarak adlandırılan Cumhuriyetimiz, siyasi iktidarın bağımsızlık, laiklik ve sosyal devlet ilkelerine ters düşen politikaları sonucunda emperyalist odaklara bağımlı hale getirilerek hızla yoksullaştırılmıştır.
Küreselleşme politikaları adı altında yeraltı ve yerüstü kaynaklarımıza el konulması sonucunda yaşanan ekonomik krizler, adeta ülkemizin kaderi haline getirilmiştir.
Ülkemizin yaşadığı derin ekonomik krizler sonucunda ortaya çıkan aşırı zamlar, pahalılık, döviz kurlarındaki artış, yoksulluk emekçilerin artık tükenmesine neden olmuştur.
Geldiğimiz noktada küçük bir ayrıcalıklı kesim dışında herkes mutsuz. Dolara endeksli devlet ödemesi garantili ihale alanlar, kamu bankalarından milyonlarca lira kredi kullanıp ödemeyince hesap sorulmayanlar, döviz kurlarındaki dalgalanmalar ve spekülasyonlar sayesinde vatandaşın ekmeğine çökenler mutlu. Birileri bir gecede servetine servet katıyor, olan emeğiyle geçinmeye çalışan milyonlara oluyor. Milyonlarca emekçi her ay kirayı, artan faturaları nasıl ödeyeceğini, çocuklarının karnını nasıl doyuracağını düşünüyor.
Konfederasyonumuz Birleşik Kamu-İş’in Kasım ayı araştırması, 4 kişilik bir aile için yoksulluk sınırının 13 bin 97 lira olduğunu ortaya koyarken, asgari ücrete yapılan zam, daha emekçinin eline geçmeden eridi.
Sözde toplu sözleşme görüşmelerinde kamu çalışanlarına reva görülen 2 yıllık zamlar da yıl bitmeden çoktan eridi. Enflasyon ve artan vergi dilimi ile mevcut maaşlarımız yok olmuştur. Son bir yılda tüketilmesi kaçınılmaz olan temel gıda ürünlerine yüzde 50'nin üzerinde zam gelmişken, biz kamu emekçilerine yapılan zam, TÜİK'in yalancı enflasyon oranına bile yaklaşamamıştır. Zamlarla, krizle, yoksullukla tükeniyor milyonlar.
Biz eğitim emekçileri de tükenişten payımızı alıyoruz. Zaten yoksulluk sınırının altında olan maaşımız enflasyon karşısında sürekli eriyor.
Bir yandan eğitim emekçileri ekonomik olarak tükenmekte iken diğer taraftan içi boş süslü sözlerle yalnızca öğretmenleri kariyer basamaklarına ayırmaktan ibaret olan Öğretmenlik Meslek Kanunu gündemi ile kamuoyu oyalanmakta, var olan özlük haklarımızın da elimizden alınması için alt yapı oluşturulmaktadır.
Tüm eğitim emekçilerine sesleniyoruz;
Ülkede yaşanan yoksulluk ve sömürüden payımıza düşeni fazlasıyla alıyoruz. Eğitim sisteminin üzerine çöken gerici ve piyasacı karanlığa karşı çocuklarımıza nitelikli eğitim vermeye çalışıyoruz. Kamusal ve laik eğitim mücadelesi verirken baskılarla, soruşturmalarla karşılaşıyoruz. Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde, cumhuriyetimizin kazanımlarını korumaya çalışan eğitimciler olarak ülkemizin geleceği için endişe duyuyoruz. Biliyoruz ki, eğitimciye mutsuzluk, umutsuzluk, atalet yakışmaz. Tarihimiz öğretmenlerin şanlı mücadeleleriyle dolu. Fakir Baykurt’un dediği gibi, ‘Öğretmen ders verir’ Bugün de ülkemizi karanlığa boğanlara, halkımızı yoksullaştıranlara dersini vereceğiz. Tarafsızlığını korumayarak, siyasi iktidardan emir alarak rakamlar üzerinde oynayan ve sahte enflasyon oranıyla aşımıza ekmeğimize el koyulmasına alet olan TÜİK’i yıllık enflasyon oranı açıklandığı gün dava edeceğiz.
Bu yoksulluk, bu sömürü artık yeter! Gün umutsuzluğa kapılma, kendini çaresiz ve güçsüz hissetme günü değildir. Gün dayanışma günüdür, mücadele günüdür. Üreten emekçileriz, sesimiz, sözümüz var. Hep birlikte güçlüyüz. Gelin gücümüzü kullanalım, tüm yaşananlara karşı birlikte ses çıkaralım.
Ulusal, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine, emeğimize, geleceğimize ve bağımsızlığımıza sahip çıkmak için 29 Aralık Çarşamba günü tüm eğitim emekçilerini 1 günlük iş bırakmaya çağırıyoruz.
İş yerlerimize gitmiyoruz, alanlarda buluşuyoruz!
YAŞASIN İŞ, EKMEK, ÖZGÜRLÜK MÜCADELEMİZ!
YAŞASIN EMEKÇİLERİN BİRLİĞİ!